Yerevan’da saat: 11:07,   19 Mart 2024

Raffi Hermon Araks'ın sohbet konuşmaları No 5: Türkiyeli komünist şair Ermeniler hakkında ne yazdı, ne yazmadı?

Raffi Hermon Araks'ın sohbet konuşmaları No 5: Türkiyeli komünist şair Ermeniler hakkında ne 
yazdı, ne yazmadı?

Dedesi bir Polonyalı Generaldi. Osmanlı Polonya’yı ilhak edince, geleneğince, o ülkenin aristokrasisini kendisine katar ve kâğıt üzerinde bile olsa İslam dinini değiştirmesini isterdi; dedesi de öyle olmuş bir Osmanlı Paşasıydı. Kendisi ise erken Cumhuriyet’in KOMÜNİST ama resmen evet KOMÜNİST ŞAİRİ idi…

Nazım Hikmet Ran’dan söz edeceğiz ama O’nun Ermenilere yönelik olmuş katliamlara - bugüne değin çok az bilinen yönüyle - nasıl tavır aldığına dair, Serdar Korucu’nun, AGOS gazetesinde titizlikle yaptığı incelemeye yer vererek ...

Ermenistan Cumhuriyeti resmi haber ajansı ARMEN PRESS’in Türkçe Haberler servisinin Pot Cast sesli yayınına hoş geldiniz… Genel Müdürümüz, Aram Ananyan önderliğinde, ben bu servisin baş editörü, Raffi Hermon Araks ve teknik uzmanı arkadaşım Datev Zakaryan’ın hazırladığı programı sunuyoruz…

 

TARİHİ ŞAHSİYETTEN SÖZ EDERKEN DİKKAT ETMEK GEREKİYOR!

Ne onları - yaşamış oldukları zamanı ve şartlarıı görmezden gelerek, bugünün ahval, şerait, kıstaslarıyla mahkûm etmek, yaftalar yapıştırmak - ne de, onları olduklarından fazlasına büründürerek ilahlaştırmak. Her şeyden o şahsiyetin anısına saygısızlık olur zira. O’nu, yanlış tanıştırarak, doğru yapmış olamayız!

Şair’in ‘Kuvayi milliye destanı’ gibi şiirlerinden çıkarak; onun ‘bir komünistten ziyade, hümanizmi ön plana çıkaran, bal gibi de milliyetçi, bir şair’ olduğunu söyler bazıları.

Teoride doğrular bulmak mümkün; ‘ancak’ demek zorundayız; şairin zamanında Türkiye Komünist Partisi’ne rehber olan Sovyetler Birliği’nin, Türkiye Komünist Partisi gibi diğer partilere davranışını bilmeden, yapılan analizin, aceleci olacağını söylemek isteriz.

Zamanın Sovyetler Birliği’nin diğer halklar arasındaki komünist patilerini, hele ki Türkiye gibi bir ülkenin,  Komünist Partisi’ni, amiyane tabirle ‘incesi, kalını, üzümün sapına vs bakma lüksü olmadan, safları genişletmek adına, bağrına bastığını’ unutmayalım.

TKP’nin önderi Mustafa Suphi’nin Adırbaycan’a nasıl baktığı, zamanın veri ve bilgilerine göre komünizmi nasıl algıladığına bakmak gerekir, diye düşünüyoruz.

Varlığını tehdit eden batı emperyalizmine karşı, Kemalist Türkiye’yi, bir ‘set’ bir ‘baraj’ olarak gören Sovyetler Birliği’nin, yeni oluşan Türkiye Komünist Partisi’ne çeki düzen vermeye kalkmak gibi lüksü pek yoktu sanırız. Hal böyleyken, 20 yaşlarında bir delikanlının komünizm öğretisi, var olan şartlar kadar ve ona göre olacaktı tabii.

Kimsenin – bugünkü gözlük, kıstaslarla – zamanında yaptığı eksiklik / yanlışlarına sebep bulmak veya onları meşrulaştırmak gibi gayemizin olmadığını söylememiz gerek.

Sadece, az önce arz ettiğimiz gibi, tarihi şahsiyetleri değerlendirirken, zamanın ahval ve şeraitini bilmeden, sadece bugünkü değer yargılarıyla hareket etmenin pek sağlıklı olamayacağını hatırlatmak istiyoruz, o kadar.

Soykırım’ kavramı, uluslar arası hukuki, adli, siyasi literatüre 1948’de girmiş; Türkiye’de bilinip tartışılması ise ancak 1960-70’lerdir sanırız. BM’de soykırımdan ilk kez 1948’de Soykırım Suçunun, Engellenmesi, Cezalandırılması Sözleşmesi’nde söz edilmiştir.

Ünlü şair “romantik komünist” Nazım Hikmet 113. doğum yılında anılıyor. 15 Ocak 1902’de doğan Nazım Hikmet, şiirlerinde Heybeliada Bahriye Mektebi öğrencisi olduğu yıl, 1915’teki Ermeni Soykırımı’na ve öncesindeki katliamlara yer verdi. Nasıl verdi? Yeterli miydi? En azından tarihe not mu düştü? Susmadı!

Bu şiirlerden en bilineni, soykırımı konu aldığı için sansürlenen, 1950’de yazdığı “Hapisten Çıktıktan Sonra” şiirinin “Akşam Gezintisi” bölümüydü.

“Mürettip Refik’le Sütçü Yorgi’nin ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına. Parmakları birbirine dolanmış. Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış. Affetmedi bu Ermeni vatandaş Kürt dağlarında babasının kesilmesini, anasının ırzına geçilmesini. Fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin bu karayı sürenleri Türk halkının alnına”

 

Memleketimden 'Ermeni' Manzaraları 

Nazım Hikmet’in ayrıntılı olarak Ermenilere yönelik katliamlara atıfta bulunduğu şiirleri “Memleketimden İnsan Manzaraları” kitabındaydı.

Beş kitaplık eserin üçüncüsünde şair, ilk defa soykırım öncesinde Ermenilerin toplumdaki varlığına işaret ediyordu. 1941’i tasvir eden Nazım Hikmet şiirinde, Bozkır hapishanesinde Çopur İhsan Bey, Asrî Yusuf ve Bakkal Sefer’in Sabah gazetesinin otuz üç yıllık (yani yaklaşık 1909-1908’e ait) eski bir sayısını okuması sırasında Ermenileri anıyordu. 

 

“-Çok eski bir gazete, efendi ağa, 33 senelik.

”-Ver.”

Çekip aldı gazeteyi Bakkal Sefer. Kendini zor tutuyordu Yusuf gülmemek için. Bakkal Sefer kokladı gazeteyi, altın dişleri kaysı gibi tatlandılar ağzında. Taktı gözlüklerini:

“-Bak, İhsan Bey, resim yok, baştanbaşa Müslüman yazısı; al, oku dinleyelim.”

Yumdu gözlerini bakkal, ağız açık.

Bir akşam ezanı vakti gibi parlıyor altın dişleri.

“- Gazetenin ismi 'Sabah', efendi ağa,

10 Rebiyülâhır 1327. numero 7038.

Sahibi imtiyazı Mihran.” Asrî Yusuf sordu:

“-Vay, sahibi Ermeni miymiş?”

“-Ermeni, mermeni, oku İhsan Bey...” “-Okuyorum, efendi ağa

Directeure-proprietaire.” (Fıransızcayı Türkçe gibi okudu). Gözlerini açtı Bakkal Sefer:

“-O ne, İhsan Bey?”, “-Fıransızca, efendi ağa.”, “-Doğru, eskiden İstanbul'da, Pera’da, gâvur dükkâncılar; Frenkçe de yazarlardı levhalarına.

Bak, şimdi yasak ettiler bunu, iyi oldu. Türkçe yazmalı, Türk'ün ekmeğini yiyenler.”

 

'Tarsus sokakları cesetlerle dolu'

Şair, Osmanlı dönemi gazetelerini okurken 31 Mart Vakası’na da değiniyordu. Nazım Hikmet Ermenilerin direnişteki yerlerini anlattıktan sonra Adana Katliamı’ndaki korkunç tabloyu da aktarıyordu. 

“-Okusana, İhsan Bey, niye durdun?”

“-Okuyorum, efendi ağa.

“Osmanlı, Arnavut, Rum, Ermeni, Musevi, Bulgar kanlarıyla sulandı, vatan aşkı, hürriyet için ...

Hayretle sordu Asrî Yusuf:

«- Türk yok muymuş be?”

“- Osmanlı diyor ya.”

“- İkisi bir mi?”

“Bilmem.” “Sen oku hele...”

“- Tatavla'dan topları geçiren askerlere Ermeni kadınlarının yardımını görenler ...”

Bırakacak oldu gazeteyi İhsan Bey,

Bakkalı kızdırmaktan kesmişti ümidini:

«Okunmuyor, paramparça.’

”Bu sefer Asri ısrar etti:

“-Ne olursa olsun, oku dibine kadar.”

“Adana vukuatı' menhus eller, kirli nasıyeler

…… evli bir Ermeni kadının hanesine .... zevci gelir, bu mel'unlardan üçünü kurşunla katleder. Bu fırsattan istifade, Ermeni evlerine hücum ......hükümetin miskinliği İslâmlar Ermenilere, Ermeniler İslâmlara ...evler ateşe verilir. Şehri yağma eden mürteciler…

Adana kıtali köylere Tarsus sokakları cesetle doludur.

Daha okuyalım mı?”

 

"Ve Ermeniler kesilirken kana battı göbeğine kadar" Şair, beşinci kitaptaysa Ermeni katliamlarının Türkiye’deki yansımasını da anlatıyor, sert baba figürünü katliamlara doğrudan katılan “Çolak İsmail” karakteri üzerinden canlandırıyordu: 

 

“İsmail'i, seferberlikle, yaşı on altı olduğu halde, tutup askere gönderdiler. Domuzuna yiğitti. Yozgat taraflarına jandarma gitti. Ve Ermeniler kesilirken, kana battı göbeğine dek.

Kaçtı, şaki oldu. Seferberlik bitti, döndü köye, kemeri: küpe, bilezik, gümüş mecidiye dolu”  

“Gitmedi Ömer

Ve yere serilinceye dek Çolak'tan dayak yedi, kan içinde ayıldı ve karar verdi babasını öldürmeye. Söyledi anasına:

“- Ana bu herifi uyurken vuracağım.”

Ana ağladı:

“-Yedi canlıdır baban oğul, seni de, beni de öldürür; onu bir de öldüremezsen vay haline.

Bin yıl yaşa diye beddua almış Ermeni papazından.

Vazgeç oğul.

Ben çilemi çekerim.

Sen şehre git, çalış boğaz tokluğuna, kurtar tatlı canını.”

 

Sevgili izleyiciler, gördüğümüz gibi, burada ne 1939’da Çankırı hapishanesine başlayıp, 1941’de Bursa hapishanesinde bitirdiği ve

"Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda, yalnız onların mâceraları vardır" diye yazdığı Kuvayi Milliye destanından dolayı; ne de Mustafa Kemal’i kaldığı  

"Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak çak­maktı.

Yürüdü uçurumun başına ka­dar

Eğilip durdu.

Bıraksalar

İnce uzun bacakları üstünde yaylanarak

Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi akarak

Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı"

dizelerinden dolayı, onu hepten gayrı beynelmilelci bir kutuya koymak gerekir; ne de az önce Sayın Sedat Korucu’nun titizlikle arayıp bulduğu Ermeni varlığından söz edişi, en azından yapılan faza’hat nedeniyle yazdıklarından dolayı, ilahlaştırmak gerekir bizce.

Nâzım Hikmeti, en azından Ermenilerin varlığı, onların ülke kalkınması ve savunmasına katkısı ve dahası onlara yapılan mel’ un haksızlıklar hakkında bahseden ilk yazarlardan olduğunu teslim etmek gerekir, bizce. Ne eksik ve ne fazlasıyla…








youtube

AIM banner Website Ad Banner.jpg (235 KB)

Tüm haberler    

Tomorrow  Yarın

Digital-Card---250x295.jpg (26 KB)

12.png (9 KB)

Ajans hakkında

Adres :Ermenistan, 0002, Yerevan, Saryan Sokağı 22, Armenpress
Tel:+374 11 539818
E-posta: [email protected]